SUNUŞ: Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın, kuruluşundan bu yana yürüttüğü temel projelerinden biri işkence görenlere yönelik Tedavi ve Rehabilitasyon Projesi’dir.
Çalışmalar, 1990 yılında başlamış ve 2000 yılı başına kadar merkezlerimize 4696 kişi başvuruda bulunmuştur. Bu rakam, 2000 yılında 1023 kişinin başvurmasıyla, toplam 5719’a ulaşmıştır. Vakfımıza başvuran kişilerin fiziksel, psikolojik ve sosyal sorunlarının çözümü için, profesyonel ve gönüllü, sayıları yüzlerle ifade edilen sağlık çalışanı, multidisipliner ekipler halinde hizmet sunmaktadır.
2000 yılına Vakfımız bünyesindeki arkadaşlarımıza yönelik dava ve soruşturmalar ile girdik ve aslında çalışmalarımızı bir şekilde etkisizleştirme amacı güden bu atmosfer yıl boyu sürdü.
Bu atmosferin bizatihi kendisi, başta TİHV bünyesinde dava/soruşturmalara maruz kalan kişiler olmak üzere, “işkencenin önlenmesi” zemininde çok değerli bir çabaya dönüştürüldü. Bu vesile ile Tedavi ve Rehabilitasyon çalışmalarının boyutları zenginleşti. Çalışmalarımızın kuvveti, dayanışma ortamımızın zenginliği göz önüne alındığında, bu süreçten daha da etkinleşerek çıkacağımızı ifade etmek yerinde olur.
2000 yılı sonlarında ülke yakın tarihinde en olumsuz sonuçları doğuran “Cezaevleri operasyon süreci” ile yaşanmakta olan olumsuz atmosfer daha da pekiştirilmeye çalışıldı.
Yine bu atmosfere karşın “rutin” çalışmalar sürdürülmüş, işkencenin önlenmesinde uluslararası düzeyde son derece önemli bir çalışma olan “İşkencenin Etkin Dokümantasyonu için El Kitabı Geliştirme-İstanbul Protokolü’ne (İP) ilişkin 5 senedir yürütülen çabalar olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır. Birleşmiş Milletler düzeyinde onay süreçleri ilerlemiş, BM resmi dillerine çevirileri başlamış, İP El kitabının Türkçe’ye kazandırılması ile de ilgili kesimin kullanımına sokulmuştur. İP’nin 2001 sonbaharında BM Genel Kurulu’nda onaylanması beklenmektedir. İP’nin tanıtım, eğitim ve pilot uygulamasına yönelik proje hazırlanmaktadır.
Geçtiğimiz yılın sonunda gündeme gelen açlık grevlerinde yer alan kişilerin sağlıklarının korunması ve isteyenlerin sağlık durumlarının iyileştirilmesi için merkezlerimiz katkıda bulunmuştur. F-tipi cezaevleri ile ilgili tutuklu-hükümlü yakınlarının, yakınlarına sahip çıkma çabalarını şiddet ile bastırma uygulamaları sonucu çok sayıda başvuru olmuştur.
Fizyoterapi çalışmalarının merkezlerimiz bünyesinde oluşturulması çabaları hazırlanan projelerin gerçekleşmemesi üzerine 2000’de de başlayamamıştır. Ancak İstanbul vakıf binasının 2001’de hizmete girmesi ile bu merkezimiz bünyesinde fizyoterapi birimi çalışmaya başlayacaktır.
İşkence görenlere yönelik sosyal destek projesi hazırlıkları 2000’de tamamlanmış ve 2001 yılı başından itibaren özellikle çocuklara yönelik sosyal destek projesi başlamıştır.
İşkence görenlere yönelik hukuk destek projesi hazırlıkları tamamlanmış olup, uygulamanın 2001 yılı içinde başlaması planlanmıştır.
Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, TİHV çalışmalarının etkinleştirilmesi için Tedavi ve Rehabilitasyon projesinde somut olumlu programlar geliştirilmiştir.
Tedavi Projesi, tedavi hizmetleri için yapılan çalışmalar yanı sıra, bu hizmetin niteliğinin artmasına yönelik, eğitim, bilimsel araştırma ve bilimsel etkinlik çalışmalarını da içermektedir. Bu çerçevede ulusal ve uluslararası çok sayıda toplantı düzenlenmiş ve toplantılara katılınmıştır.
Proje, Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerince yürütülmüştür. Diyarbakır Merkezimizin açılması, İçel’in Adana Merkezimiz ile ortak çalışmaya başlamasından sonra, yoğun insan hakları ihlallerinin varlığına karşın, henüz merkezlerimizin olmadığı bölgelere yönelik 5 il projesi (Malatya, Gaziantep, Hatay, Adıyaman, Şanlıurfa) uygulaması 2000’de de sürmüştür.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Tedavi Projesi’nin 2000 yılı çalışma sonuçlarını içeren bu rapor, geçmiş yıllarda olduğu gibi Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde kitap haline getirilmiştir.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı 2000 Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu Yönetim Kurulu adına Başkan Yavuz Önen’in insan hakları açısından 2000 yılı içinde yaşananlara ilişkin değerlendirmesini içeren “Önsöz” yazısından sonra iki bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde, 2000 yılında Vakfın sağlık çalışmalarının dökümü sunulmaktadır. Bu döküm Adana, Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır illerinde, TİHV Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerine, işkence ve kötü muameleye bağlı yakınmaları sebebiyle başvuran kişiler hakkında bilgileri ve yorumları içermektedir.
Raporun ikinci bölümünde ise, 2000 yılında Tedavi Merkezleri’mizin de çaba gösterdiği kimi konulara ilişkin makaleler yer almaktadır.
Bu bölümün ilk yazısı olan, Dr. Deniz Dülgeroğlu’nun “Travma sonrası ortaya çıkan kas iskelet sistemi patolojileri” başlıklı makalesi işkence sırasında travmanın türüne, sıklığına ve uygulanan güce bağlı olarak oluşan hasarları son derece sistematik ortaya koymaktadır. Fiziksel ve ruhsal yakınmaların birbirleri ile yakın ilişkisini kavramak açısından son derece yararlı bir çalışma olduğuna inanıyoruz.
İkinci yazı ise, tecavüz ve cinsel saldırı alanında öteden beri değerli çalışmalar yapan Dr. Şahika Yüksel, Dr. Psk. Ufuk Sezgin ve Dr. Vehbi Keser’in “Gözaltında tecavüz ve cinsel saldırıda raporun yeri” başlıklı makalesidir. Söz konusu yazı, işkence görenler ve toplum için olumlu etkisi olan ve adalet duygusunun sağlanmasında önemli katkısı olan raporların özellikle fiziksel kanıtları olmayan işkence olaylarındaki önemini örnekle sunmaktadır.
Dr. Hıdır Arslan ve arkadaşlarının “Kabadayak ya da işkence öyküsü olan kişilerde rutin otoskopik muayenenin önemi” başlıklı makalelelerinde, Vakfımız İstanbul Temsilciliğine 1998, 1999, 2000 yıllarında gözaltı veya cezaevi sürecinde gördüğü işkence ve diğer şiddet delillerinin belgelenmesi ve tedavi talebiyle başvuran olgular değerlendirilmiştir. Yazıda, otoskopik muayenenin yapılması gerekliliği gerek tedavi gerekse adli tıp raporları açısından değerlendiriliyor ve travmaya maruz kalan kişinin yakınma dile getirmese dahi rutin olarak yapılmasının önemi vurgulanıyor. İşkencenin önlenmesi bakımından işkencenin belgesinin önemi düşünüldüğünde, adli muayenelerde rutin otoskopik muayene yapılmasının önemi açıktır.
İnsan kaynaklı oluşan travma sonrası gerekli rehabilitasyon yaklaşımlarıyla, herhangi bir travma sonrası rehabilitasyon yaklaşımları arasında uygulanan fizyoterapi ve bu uygulamalarda fizyoterapistin rolü açısından belirgin bir farklılık bulunmamakla birlikte, insan kaynaklı travma sonrası rehabilitasyon yaklaşımlarında bazı önemli noktalara dikkat etmek gerektiğini “İnsan kaynaklı travmaya maruz kalan kişilerde fizyoterapi rehabilitasyon” başlıklı makalesiyle değerlendiren Yrd. Doç. Dr. Mintaze Kerem, travma sonrası ortaya çıkan fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarında fizyoterapi yaklaşımlarının önemini bir kez daha ortaya koyuyor.
Raporun son yazısında; Dr. Serpil Doğan’ın “Deprem ve İşkence Sonrası Oluşan Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirilmesi” başlıklı uzmanlık tezinin bir özeti yer alıyor. İnsan eliyle amaçlı olarak oluşturulan travma (işkence) ile doğal felaketi (deprem) izleyerek ortaya çıkan TSSB’yi karşılaştıran bu araştırmada, deprem ve işkence sonrası ortaya çıkan TSSB’nin görülme sıklığı, seyri, semptom profili, semptomların sıklık ve şiddetlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Bu araştırma doğal felaketlerle insan eliyle gerçekleştirilen travmalar arasındaki ayrımın kalktığı ya da ayırt edici niteliğini yitirdiği günümüz dünyasında, hangi travma türlerine özellikle hangi tür tepkilerin verildiğinin, hangi belirtilerin normal veya beklenir olduğunun aydınlatılması travma sonrası müdahalelerin gelişimine odaklanmada yardımcı olacaktır.
TİHV’nin başarılı çalışmaları, ülkenin değişik kentlerinde ortak bir amaç için özveriyle çalışan sağlık çalışanı ve insan hakları savunucusu yüzlerce duyarlı insanın eseridir. Bu çalışmalara katkıda bulunan, bizi yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza, çalışmalarımıza başından bu yana destek veren İnsan Hakları Derneği ve Türk Tabipleri Birliği’ne şükranlarımızı sunarız.