Mardin Derik’te 26 Kasım-3 Aralık Arası 8 Günlük Sokağa Çıkma Yasağı Süresince Yaşananlar
Halkların Demokratik Partisi
ÖZET

“400 milletvekili verin bu iş huzur içinde çözülsün” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlık seçimi olarak gördüğü 7 Haziran Seçimleri öncesi Gaziantep’te sarf ettiği ve halka açıkça tehdit niteliğindeki bu sözleri hafızalara kazınmıştır. Fakat 7 Haziran Seçimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan için büyük bir hüsranla sonuçlanmış, 400 vekil ile başkanlık hayalleri bir yana, AKP tek başına iktidar olabilmek için gereken 276 milletvekili dahi alamamış, 258 vekil ile 12 yıl boyunca kesintisiz sürdürdüğü tek başına iktidar olma serüveni sona ermiştir.

HDP öncülüğünde ‘Onu başkan yaptırmayan’ halka bunu ödetmeye, pişman etmeye yeminli Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümeti; en ağır savaş suçlarının işlendiği ve Ortadoğu coğrafyasının en karanlık dönemlerinden biri olan, 90’lı yıllardaki Kürt halkına karşı ilan edilen topyekûn savaş ve imha konseptinin bir benzerini, çok daha ağır biçimiyle, tekrar hayata geçirmiştir.

HDP’nin Adana ve Mersin il başkanlıklarında patlatılan bombalarla startı verilen bu süreç, yine HDP’nin seçim arifesindeki, 5 yurttaşın yaşamını yitirdiği, yüzlerce yurttaşın yaralandığı, Diyarbakır mitinginin bombalanmasıyla devam etmiştir. 33 gencin katledilmesiyle sonuçlanan Suruç Katliamı ile başka bir boyuta evirilen bu katliamlar süreci, nihayetinde 100 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı ve sakat kaldığı Ankara Barış Mitingi Katliamı ile zirveye çıkmıştır.

Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse AKP’li yetkililer bu katliamlar zincirinin 7 Haziran seçim sonuçlarından bağımsız olmadığını, yani Erdoğan’ın başkan olamayışının rövanşı olduğunu saklamadıkları gibi her fırsatta açıkça dile getirmişlerdir. Dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Anayasa Profesörü Burhan Kuzu, “Ya istikrar ya kaos dedim. Millet kaosu seçti.” diyerek katliamları sahiplenmiş, Sağlık Bakan Mehmet Müezzinoğlu ise: Erdoğan başkan seçilseydi bu kaos yaşanmazdı” yönündeki açıklaması bunu en açık biçimiyle dile getiren onlarca örnekten sadece bir kaçı olmuştur.

7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmeyerek halkın iradesini çiğneyen AKP hükümeti, katliam,savaş ve ölümün hâkim olduğu bir ortam yaratarak seçimi tekrar ettirmiştir.”Ya kaos ya istikrar” diyerek tehditkar bir ikilem yaratmış ve Türkiye halklarına ölümü gösterip sıtmaya razı ederek, 1 Kasım Seçimlerinden tek başına iktidar olma yoluna gitmiştir. Fakat 7 Haziran sonrası başlattığı katliamları1 Kasım sonrasında devam ettiren AKP’nin kaos ve istikrardan kastının, kaosun istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi olduğu kısa zamanda anlaşılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Kürtlere dönük savaş ve imha konseptini uygulayan yeminli Kürt düşmanı tüm savaş hükümetlerini gölgede bırakan AKP hükümeti, Kürdistan coğrafyasında dünyada örneğine az rastlanan topyekûn bir savaş ve yıkım operasyonu başlatmıştır. 90’lı yıllarda uygulanan OHAL ve bu dönemden kalan JİTEM gibi derin devlet arttığı paramiliter güçlerle işbirliğine girerek, özellikle HDP’nin % 85-90 üzeri oy aldığı ve öz yönetim ilanlarının yapıldığı yerlerde “sokağa çıkma yasağı” adı altında her gün yeni bir katliam zemini yaratmıştır. Hiçbir hukuki temeli olmayan ve sadece İl İdaresi Kanunu’nda valilere tanınan bir yetkinin sorumsuzca kullanılmasının sonucu olan sakağa çıkma yasakları, başta yaşam hakkı olmak üzere en temel insan haklarının bile yerle bir ederek, Kürt kentlerinde izleri silinemeyecek büyük bir katliam ve yıkım projesi olarak işletilmektedir. 16 Ağustos- 11 Aralık tarihleri arasında 7 il ve 18 ilçe merkezinde ilan edilen, 80’i aşkın sivil yurttaşın yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanan, toplamda 52 kez ilan edilen ve 145 günü aşan sokağa çıkma yasaklarından Kürdistan’ da yaşayan 1,299,061 yurttaş olumsuz etkilenmiştir.

Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği merkezleri zapt edilmesi, kuşatılması, işgal edilmesi gereken yerler olarak gören devlet, günlerce abluka altında kalan Kürt kentlerinde sadece şiddet, baskı ve katliam makinesi olarak var olmuştur. IŞİD’in Türkiye kolu gibi çalışan “Esedullah Tim”leri başta olmak üzere, özel hareket, asker ve polis, tarihte Moğol istilası olarak bilinen ve IŞİD ile en barbar şekliyle güncellenen yöntemlerle, girdikleri ilçelerin tüm tarihi, kültürel, insani dokularını yerle bir ederek halka korku salmaya çalışmıştır. Halkın büyük bir direniş sergileyerek kırmaya çalıştığı bu coğrafi ablukanın en yıkıcı biçimiyle yaşandığı 18 ilçeden biri de, 8 gün boyunca sokağa çıkma yasağı ilan edilen Mardin’in Derik ilçesi olmuştur.

Mardin Valiliği tarafından 25.11.2015 – 00:00 (25’i 26’ya bağlayan gece) Derik’in Cevizpınar, Kale, Küçükpınar, Zeytinpınar, Bahçelievler, Dağ, Söğütözü ve Tepebağ olmak üzere sekiz mahallesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı 3 Aralık’a kadar devam ederek tam sekiz gün sürmüştür. Sivil can kaybının yaşanmadığı fakat Fethi Özyıldız ve Fatma Ecer isimli 2 sivil yurttaşın ağır yaralandığı yasak, Hamdullah Dölek, İbrahim Poyraz, Mehmet Ali Bahçeci, Mehmet Bahçeci ve Şehmus Atai simli 5 yurttaşın gözaltına alınmasıyla sonuçlanmıştır. Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından Mardin Valiliği tarafından yapılan açıklamada; çatışmalarda Sezer Aydemir isimli bir uzman çavuşun yaşamını yitirdiği, 1 askerin ağır, 3 özel harekât polisinin de hafif yaralandığı belirtilmiştir. Yine valilik tarafından 15 PKK’linin yaşamını yitirdiği açıklanmışsa da, bu bilginin doğruluğu teyit edilememiştir.

8 günlük abluka süresince özellikle Cevizpınar, Zeytinpınar, Dağ ve Kale mahallelerinde oturan yurttaşlar katliam tehditleriyle evlerini boşaltmaya zorlanmış ve bu mahalleler yoğun bombardıman altında, büyük oranda boşaltılarak yerle bir edilmiştir. İlçenin tek geçim kaynağının hayvancılık ve zeytin üreticiliği olduğu bilindiğinden, büyük baş hayvanların neredeyse hepsi telef edilmiş, zeytin ağaçları ise yakılmıştır.

Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği ilk gün ilçeye giden içinde milletvekillerinin de bulunduğu HDP heyetinin ilçeye girişine izin verilmemiş, kolluk güçleri heyetin bu yönlü ısrarına tehdit, hakaret ve biber gazıyla cevap vermiştir. 8 gün süren sokağa çıkma yasağı boyunca ilçe; elektrik, su ve ulaşım başta olmak üzere tüm temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılmış, ağır hastaların ve çocukların dahi hastanelere gidişleri engellenmiştir.

8 gün boyunca ilçede, özellikle sokağa çıkma yasağının ilan edildiği 8 mahalle, ağır silahlarla dövülmüş, evler, işyerleri doğrudan hedef alınarak taranmış ve mekanlar büyük oranda kullanılamaz hale gelmiştir…

Yukarıda değinilenler Derik’te 8 günlük sokağa çıkma yasağı boyunca yaşananların sadece kaba bir özetidir. Basına ve medyaya kapalı, hiç kimsenin giremediği, girmeye çalışan vekillerimize ve siyasetçilerimize sert müdahalelerin olduğu Derik’te, tam olarak ne yaşandığını kamuoyunu aydınlatmak üzere partimiz kapsamlı bir rapor hazırlamayı sorumluluk olarak addetmiştir. İlk günden beri orada bulunan ve başta kadınlar olmak üzere, yurtsever halkımızın mücadelesi sonucu ilçeye girişlerine izin verilmek zorunda kalınan vekillerimizin, siyasetçilerimizin, halkımızın ve özgür medya çalışanlarının aktarımları, haber ve fotoğraflarıyla, bizzat Derik’te bulunan arkadaşlarımız tarafından bu rapor hazırlanmıştır.

Sokağa çıkma yasağı adı altında devletin, devlet terörünü en çıplak haliyle yaşattığı, sadece ölüm ve yıkım aygıtı olarak çalıştığı; Varto, Lice, Silvan, Yüksekova, Bismil, Sason, Kozluk, Hani, Yenişehir, Arıcak, Dicle, Hazro, Dargeçit, Nusaybin, Silopi, Cizre, ve Sur gibi Derik de sokağa çıkma yasağı kalkmasına rağmen hala uygulanan bu devlet terörünü Derik halkı asla unutmayacaktır. Musa Çitil’i unutmadığı gibi.

Tarih zulme de, direnişe de tanıktır…

Kaynak Web Sayfası