Türkiye ve dünyadaki cezaevlerinde varolan koşulların olumsuz ve zorla¬yıcı olduğunun bilinmesine karşın, bu kurumlardaki ruh sağlığı bozuk olan kişilerin tedavi ve rehabilitasyonuna yönelik çabalar yetersizdir. Konu ile ilgilenen çok az sayıdaki psikiyatristin, giderek kalabalıklaşan cezaevlerinin olumsuz koşulları karşısında yapabildikleri sınırlı kalmaktadır. Bununla birlikte, cezaevlerinde toplum genelindekine kıyasla daha fazla psikiyatrik bozukluk görülüp görülmediği konusu her zaman ilgi çekmiştir.
Cezaevi koşullarında ruhsal bozukluk görülme sıklığının toplum genelindekinden farklı olduğu eskiden beri vurgulanmaktadır. Son yıllara kadar, cezaevi sakinlerinin ruhsal durumlarını ele alan az sayıda çalışma yapılmıştır. Bu konudaki eski çalışmaların metodolojik sınırlılıklar içerdiğine dikkat çekilmiştir. Çalışmaların bazıları hükümlüler, diğerleri ise tutuklular arasından seçilen örnek grupları üzerinde yapılmıştır. Bu çalışmalardaki, genellikle küçük olan vaka grupları, temsil edici nitelikte değildir. Psikiyatrik bozuklukların değerlendirilmesinde ise, çok farklı yöntemler kullanılmıştır.
Son birkaç yıldır, cezaevi sakinleri arasında görülen ruhsal bozuklukların sıklığına ilişkin, güvenilir sonuçları olan çok sayıda çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda, standartlaştırılmış tanı ölçeklerine göre uygulanan görüşme yöntemleri ve temsil edici nitelikteki örnek grupları kullanılmıştır. Sonuç olarak, en yaygın tanının alkol ve psikoaktif madde kullanımı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan psikiyatrik bozukluklar olduğu; en az bir ruhsal bozukluğun yaşam boyu bulunma sıklığının, toplum geneline kıyasla yüksek olduğu; şizofreni, majör depresyon ya da mani gibi ruhsal bozukluklara da sık rastlandığına işaret edilmiştir. Bu sonuçların tersine, bir çalışmada daha düşük oranlar ortaya konmuştur. Söz konusu çalışmada, erkek hükümlülerde, başlıca tanı alkol kötüye kullanımı ve kişilik bozukluğu olmak üzere, psikiyatrik bozukluk oranı %37 idi. Elde edilen sonuçlar, cezaevi sakinlerinin psikiyatrik tedavi gereksinimi içinde ve bu tür hizmetleri sık kullanma eğiliminde (%8-16) olduklarını göstermektedir.
Burada sunulan çalışmada, 1991-1993 yılları arasında Türkiye’nin kuzeybatı bölgesindeki cezaevlerinden, psikiyatrik sorunlar nedeniyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Adli Psikiyatri Birimi’ne başvuran tutuklu ve hükümlülere ait tıbbi ve sosyodemografik veriler geriye dönük olarak incelenmektedir. Çalışmanın amacı, cezaevlerinde görülen psikiyatrik bozuklukların sıklığı ve niteliğine ilişkin bir tartışmayı başlatmak değildir. Geriye dönük bu değerlendirme, ileriye dönük ikinci bir çalışmanın çatısını oluşturacak bir ön çalışma olarak tasarlanmıştır. Her iki tasarım da, yazarların, cezaevi koşullarının bazı kişilerde yıllarca sürebilen birtakım psikiyatrik bozukluklara yol açtığı hipotezini destekleyen klinik izlenimlerini sınamak amacıyla geliştirilmiştir…