Cizre Ablukası ve yaşananlar, bitirilen Çözüm Süreci’nin toplumsal ve ekonomik yansımalarından biri olmuş, barışın ne kadar kıymetli bir şey olduğunu, çatışmalı ortamın toplumun tüm kesimlerine nasıl onulmaz zararlar verdiğini açıkça gözler önüne sermiştir.
Mart 1993’ten bu yana PKK, Kürt Siyasi Hareketi, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümü için defalarca ateşkeş ilan etti. Sorunun çözümü içim muhataplara çağrıda bulundu. Bu çabalar 1999 yılında Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye teslim edilmesin- den sonra da devam etti. Çatışmalı ortamın alevlenmesi ile birlikte devlet 2012 yılından itibaren sistematik olarak Sayın Abdullah Öcalan ile görüşmeye başladı. 2012 yılı aynı zamanda ilk kez devle- tin Kürt sorununa siyasal bir çözüm bulma arayışına girdiği yıl olarak da kabul edilir. 2012 yılı sonu itibariyle, kamuoyuna ‘çözüm süreci’ olarak deklare edilen bu süreç, toplumun büyük bir bölümünde olumlu karşılanırken, halklar arasında da barış umudunu yeşertmişti.
İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan‘la ilk siyasi görüşme 3 Ocak 2013 tarihinde BDP heyeti tarafından yapıldı. Sayın Öcalan, 21 Mart 2013 Amed Newrozu’na gönderdiği mektubunda çözüm sürecinin “resmen” başladığını beyan etti ve KCK 23 Mart’ta ateşkes ilan etti. 14 Nisan 2013’te İmralı Heyeti ile görüşen Sayın Öcalan, demokratik çözüm sürecinin bütün hassasiyetiyle devam ettiğini belirterek, çatışmasızlık sürecinin kalıcılaştırılması için yoğun bir çalışma yürüttüklerini belirtti. Bu görüşmenin ardından da KCK, 8 Mayıs 2013’te yaptığı açıklama ile çözüm için “geri çekilme” kararı aldıklarını açıkladı ve ilk grup 14 Mayıs’ta Kandil’e ulaştı. Daha sonraki süreçte İmralı-devlet, İmralı-BDP/HDP, BDP/HDP-Kandil arasındaki görüşmeler devam etti.
Devletin ve Saray’ın İmralı‘da yürütülen çözüm sürecini sonlandırması, Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımaması, savaş kararı alması, gerilla alanlarına yönelik operasyonları başlatması, Kürt halkının 40 yıldır süren savaşta yitirdiği çocukları için inşa ettiği mezarlıkları bombalaması, halkın demokratik taleplerine şiddet ve tutuklamalarla cevap vermesi sonucu halk, devletin uyguladığı tüm bu şiddet konseptinden kendisini ve yaşam alanlarını koruyabilmek adına Kürdistan coğrafyasındaki bazı il ve ilçelerde özyönetim iradesini bir kez daha deklere etti.
Devlet güçleri, kapsamlı bir askeri savaş başlatarak binlerce insanın yaşamını yitireceği bir sürecin önünü açtı. Bölgede binlerce hektar orman arazisi yakıldı; Cizre ve Sur başta olmak üzere Silvan, Silopi, İdil, Nusaybin ve Yüksekova ilçeleri günlerce top atışlarıyla harap edildi. Yoğun bir gözaltı ve tutuklama furyası başlatılarak 19’u belediye eş başkanı, 35 belediye eş başkan yardımcısı ve belediye meclis üyesi olmak üzere sadece 2015 yılında 5 binden fazla kişi gözaltına alındı, yaklaşık 1200 kişi tutuklandı. Şu anda cezaevlerinde 300’ü ağır olmak üzere 756 hasta mahpus kaderlerine terk edilmiş durumdadır. Sadece 2015 yılında cezaevlerinde 482 hak ihlali yaşandı.
Devletin resmi kaynakları 2015 yılından bugüne kadar çatışmalı dönem boyunca Diyarbakır Sur, Şırnak Cizre ve Silopi başta olmak üzere 355 bin vatandaşın göç etmek zorunda kaldığını açıkladı. Fakat bölgedeki STK’lar ve yerel kaynaklar bu sayının çok daha fazla olduğunu, yaklaşık bir yıldaki savaş ortamından dolayı en az 1 milyon 377 bin kişinin en temel yaşam, eğitim, seyahat ve sağlık haklarının ihlal edildiğini açıkladı.
Özellikle Dersim, Hakkari, Mardin, Şırnak başta olmak üzere 127 bölge özel güvenlik bölgesi ilan edilerek sivillerin girişine kapatıldı. 12 mezarlık devlet güçleri tarafından tahrip edildi ya da tamamıyla yıkıldı.
Ülkede süren savaş ve çatışma ortamının bir an önce sonlandırılması amacıyla ‘Barış İçin Akademisy- enler Girişimi’ tarafından organize edilen ve ilk önce 1128 akademisyen tarafından imzalanan barış bildirisi yüzünden 505 akademisyene idari ve adli soruşturma açıldı, 37 akademisyen görevden uzaklaştırıldı.
Daha sonraki dönemlerde hükümet çevreleri, müzakere ve barış görüşmelerinin yapıldığı dönemde hazırlanan ‘Çöktürme Planı’ adındaki yol haritasıyla, Kürt demokratik siyasetinin ve Türkiye’deki muhalefetin susturulmasını hedefleyen bir çalışmanın hükümet ve devlet kurumları tarafından yapıldığını itiraf ettiler.
Hükümet, Temmuz 2015 tarihinden itibaren Kürt kentlerini büyük bir askeri abluka altına alarak 7 şehrin 22 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde toplamda 817 güne varan sokağa çıkma yasaklarını tam 63 kez ilan etti. ‘Sokağa çıkma yasağı’ adı altında sürdürülen ablukalar, şu an Şırnak’ın Cizre ve İdil ilçelerinde 21:30 ile 04:30 saatleri arasında, Yüksekova, Şırnak merkez, Nusaybin, Silopi ve Diyarbakır’ın Sur ilçesinde (belli mahallelerde) tam zamanlı olarak devam etmektedir. Bu abluka- larda sadece Şırnak’ın Cizre ilçesinde Temmuz 2015 tarihinden beri 282 kişi yaşamını yitirdi. Suruç katliamında 33, Zergele katliamında 8, Ankara katliamında 100 insan olmak üzere 141 kişi yaşamını yitirdi. 127 kişi protesto gösterilerinde, asker ve polis infazlarında yaşamını yitirdi. Ablukalarda yaşamını yitiren 600 kişiyle birlikte AKP Hükümeti’nin yürüttüğü özel savaş konsepti bugüne kadar 102’si çocuk, 99’u kadın olmak üzere toplamda 868 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu.
Kuşkusuz söz konusu ablukaların ve sokağa çıkma yasaklarının bir vahşete ve yıkıma dönüştüğü yerlerin başında Cizre gelmektedir. HDP olarak uzun bir dönem takip ettiğimiz ve abluka kalktıktan sonra yerinde yaptığımız gözlem ve görüşmeler sonucunda ulaştığımız bilgiler hazırladığımız raporda geniş olarak yer almıştır. Cizre başta olmak üzere abluka altındaki diğer yerleşim yerlerinde de yaşananların sadece hendeklerin kapatılmasına yönelik askeri operasyonlar değil, aynı zamanda zorla göç ettirme, sivil yerleşim alanlarına yönelik ağır bombardıman sonucu oluşan katliamlar ve Kürt siyasal hareketinin kitle tabanını göç ve katliamlarla sindirme ve susturma girişimi olduğu sonucuna varmış bulunmaktayız. Cizre’de bizzat devlet eliyle uygulamaya konulan çıplak terörün yıkıcı karakterinin yanında, Kürtlere karşı bir hınç ve katliam boyutuna varan ırkçı, faşist ve cinsiyetçi tutumlara dair örnekler de raporda somut olaylar üzerinden sunulmuştur.