DEĞERLENDİRME: 1924 Anayasasıyla başlayan Türkiye’de demokrasi sorununu ve Kürt Sorununu 2015 yılında Silvan’da sokağa çıkma yasağı süresince yaşanan katliamlarla birleştirmek, bize, çok yönlü problemlerin analiz edilme şansını verir.
1924 Anayasasının 80’li yıllardaki güncellenmesi ile açığa çıkan Darbe Anayasası, reorganize edilen siyasal rejimin portresini çizmiştir. Bu portre bize rejimin otoriter, cinsiyetçi ve tekçi bir mantığa ve devlet için toplum anlayışına dayandığını göstermekteydi. Toplumsal, ulusal ve kimlik haklarına yönelik taleplerin zor aygıtlarına (polis-asker-para militer güçler) teslim edilmesini esas alan bu rejim toplu öldürmeleri, yerinden etmeleri, ırkçı ve cinsiyetçi sembolleri, ret ve inkar tutumunu, siyasal hakları kriminal alanın konusu etmeye çalışmayı bir olağanüstü durum olarak değil, olağanlaştırılmış bir rejim olarak sundu. Oysa hem öncesinde hem de 90’lı yıllardan beri Kürt illerinde, Gezi Direnişinde, öz yönetim iradelerinde talep edilen yerinden yönetim/yerel demokrasi tarihsel belleğe, toplumsal talebi yaşamsallaştırmaya ve yeni yaşam talebinin inşa edilmeye başlanmasına dayanmaktadır. Bu yönüyle Silopi, İdil, Varto, Yüksekova, Nusaybin, Cizre, Lice, Sur ve nihayetinde Silvan’da ortaya konan öz yönetimler – tarihsel/politik deneyimler de dikkate alındığında – asker, polis ve para militer güçlerin eliyle gerçekleştirilen iç savaş görüntülerinin değil, demokratik siyasi çözümün konusu olarak ele alınmak zorundadır.
Çağa uyumlu olan öz yönetim ve yerel demokrasi iradeleri AKP iktidarı tarafından zor aygıtlarına, klasik devlet reflekslerine, cinsiyetçiliği esas alan erkek egemenliğine kurban edilmeye çalışılmaktadır. İktidarın kurban etme isteğinin en bariz görüldüğü yer Silvan olmuştur. Diyebiliriz ki, Silvan özelinde siyasal geleceğimizin örülmesi mücadelesi yaşanmıştır. Raporumuzda ayrıntılandırılan hukuksuzluğun, yıkımların, hak ihlallerinin, işgal ruhlu amok şiddetin cezasız kalmaması ve çağın ruhuna uygun şekilde, yönetim sürecinde tüm kimliklerin demokratik katılım ile özne olabilmesi için AKP’nin kurucu şiddetine karşı demokratik müzakereyi esas alan siyasal konumlanma gerçekleştirilmek durumundadır. Bu siyasal konumlanma Türkiye’de yaşayan tüm ulusal ve inanç kimliklerinin kendilerine siyasal temsil kazanması için elzemdir. Yani Silvan’da karşılaşılan durumun siyasal mesajı, AKP’nin güncel temsilcisi olduğu yüz yıllık inkâr sistemi ile yeni yaşam umudu arasında tercih yapmayı dayatmasıdır.
Kendi çıkarlarını toplumsal refaha, huzura önceleyen AKP’nin Silvan özelinde ortaya koyduğu iki tür kolonizasyon-sömürgeleştirme sürecinin görülmesi Türkiye’nin demokratik ve özgür geleceği açısından hayati bir konumda durmaktadır. AKP Silvan’daki uygulamaları ile inşa edilmiş hakim kimlik üzerinden kendisini tanımlayan toplumsal kesimi oto-kolonizasyon aracılığı ile re-organize etmeyi, kendi egemenliği için ortaya koyduğu seferberliğe dahil etmeyi amaçlamaktadır. Bu yönüyle AKP’nin yaptığı, toplumsal direniş ve hak taleplerinin aşındırdığı kolonize edilmiş hâkim kimliği, yeniden siyasal bir enerjiye dönüştürme çabasıdır. Açıktır ki, AKP bunu başarmakla toplumun bir kısmından rıza ve destek alarak, kendi hesabına kurduğu siyasal, ekonomik ve toplumsal sömürü çarkını devam ettirme derdindedir. İkinci kolonizasyon ise Kürt halkına uygulanan post-kolonizasyondur. Kürt etnitesini kabul edip, kendini yönetme talebini ise şiddete konu eden bu anlayış, sesini Silvan’daki ‘Türksen övün, değilsen itaat et’ duvar yazılamasında yankılandırmaktadır. Silvan özelinde uygulanan AKP şiddeti -Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sunni, Kadın, Erkek- tüm yurttaşlarımızı kendi düzeninin içerisinde sömürmeyi hedeflerken, Silvan halkına yapılan zulümlerin hesabını sormak, halkın öz yönetim iradesini sahiplenmek, hepimizin görevidir. Ancak bu şekildeki bir siyasi tavırla bu ülkenin halkları AKP’nin kolonizasyon dayatmasına dekolonizasyon ile cevap verebilir.
Sonuç olarak AKP’nin talimatlandırdığı güçlerin saldırılarının insan hakları penceresinden ceza hukukunun konu edilmesi kaçınılmazdır. Öteki yüzünden bakıldığında öz yönetim iradeleri, sadece Silvan ve ilan yapılan diğer yerleşim birimleri için gerçekleştirilen demokratik siyasi bir teklif değil, tüm ülkemizin demokratik ve özgür geleceğine yapılmış tekliftir. AKP’nin saldırıları demokratik yaşamın en alttan doğru kurulduğu öz yönetim iradesine ve Demokratik Cumhuriyet talebine yöneliktir. Çünkü AKP tekliğin ve otoriterliğin esas alındığı, halkın siyasal nesne olarak görüldüğü, ekonomik sömürünün rant dağıtımı merkezli işlediği anti-demokratik ve özgürlük karşıtı bir yönetim rejimine sahip olmak istemektedir…