TİHV Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu – 2007
TİHV Yayınları
ÖZET

ÖNSÖZ: Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın çalışmalarına başladığı 1990 yılından beri temsilciliklerimizin verilerine dayanarak hazırlanan ve her yıl yayınladığımız yıllık Tedavi Raporu’nun 2007 yılına ait olanını da yayınlıyoruz. Bu raporların kamuoyuna bilimsel bir yöntemle sunduğu bilgiler yaşam hakkına yönelik bir saldırı olan ve insanlık suçu oluşturan, ülkemizdeki işkence uygulamalarına dairdir.

Gerçekte her yıl yayınladığımız bu kitaplarda, özgürlüğünden alıkonulmuş yurttaşlara karşı, insanlık suçu oluşturan ve devlet görevlileri eliyle uygulanan bir zulmün, utanç verici bir dramın öyküsü yazılıdır. Yıllık raporları yayınlayarak yaptığımız şey ise, bu öykünün yeniden basımından ibarettir. Her yıl değişen de, temsilciliklerimize başvuran işkenceye uğramış insanların sayılarıdır, bu sayılara göre yeniden düzenlenmiş grafiklerdir, tablolardır, istatistiklerdir.

Bir de işkence yöntemleri yaşanan siyasi ortama göre değişikliğe uğrar. Sistematik şiddet değişmez, süreklidir, istikrarlıdır ancak derecesi farklılık gösterir.

Bu kitaplarda yüzleri ve adları saklı tutarız. İşkence görenler de uygulayanlar da anılmaz. Geneldir, soyuttur, uzmanlarca yazılmış bu bilimsel öyküler. Ancak,sunulan bilgilerin ışığı sunulmayan bilgileri aydınlatır. Başvurularımız,direnen insanlar gözükür. Çoğunluğu denetlenemeyen süreçlerde, kayıt dışı olarak şiddet görür. Bilinen gözaltı yerlerinde eğitilmiş asker, polis, sivil görevliler iş başındadır. Kullandıkları araçlar uyguladıkları yöntemler her yerde aynıdır. Gerçek sorumlular; hükümet olmuş siyaset erbabı, işkence iddialarına karşı umursamazdır, görevlerini ihmal ederler. Koltuklarına yapışıktırlar. Bugüne kadar işkence vakaları nedeniyle görevden ayrılma gibi onurlu bir örnek de yoktur. İşkence zanlıları koruma altındadır. Haklarında soruşturma açılması istisna oluşturur. Açılan davalar zaman aşımına uğrar, hafif cezalarla sonuçlanır, ertelenir. Her yıl benzer vakalar yaşanır, bir kısır döngü devam eder.

Yukarıda genel olarak gösterilen durum, 2007 yılında Türkiye tarihinin demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarının en yoğun tartışıldığı bir ortamda bir kez daha gerçekleşti. Bu ortama dair bilgileri kitabımızın giriş bölümüne kaydetmeyi toplumsal hafızayı oluşturmak ve tamamlamak bakımından önemli sayıyorum.

Siyasal ve toplumsal hareketlilik geçen yılın en belirgin özelliği Cumhurbaşkanı seçimi ile genel seçimler nedeniyle yaşanan bu hareketlilik Devlet’i de kapsadı. Anayasa Mahkemesi ve TSK siyaset sahnesini etkileyecek bir biçimde öne çıktı. Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı’nın TBMM de üçte iki çoğunlukla seçilmesi yönünde karar verince, erken seçim kararı alındı ve aday olan Abdullah Gül’ün seçilmesi genel seçimlerden sonrasına kaldı.

Çankaya Köşküne eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanı istemeyen TSK da Nisan ve Mayıs aylarında kamuoyunu yönlendirmeyi amaçlayan açıklamalar yaptı. Ülkenin siyasal ve toplumsal alanıyla ilgili konularda yaptığı değerlendirmeler ve laik cumhuriyeti koruma ve kollama görevine dair hatırlatmalar gündemin başına oturdu.

Hareketlilik sivil alanda da vardı. TSK” nın başlattığı açıklamalar sürecine paralel olarak toplumun muhalif kesimi Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yaşanan Cumhuriyet mitingleri ile meydanlara çıktı. Bu mitingler büyük katılımlarla gerçekleşti. Yedi ayrı ilde laik cephe gövde gösterisi yapmış oldu.

Bu çalkantılı siyasi ortam yaşanırken kent merkezlerinde sivil halka yönelik intihar saldırıları düzenlendi. Patlayan bombalar İzmir, Ankara ve İstanbul’da on kişinin ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına neden oldu.

Bu ortamın değinilmesi gereken bir başka cephesi de, TSK’nın Irak sınırına yaptığı asker ve silah yığınağı ile bölgede kesintisiz sürdürülen operasyonlardan oluştu. Seçim öncesi üç ilde güvenlik alanı oluşturuldu ve Demokratik Toplum Partisi” ne (DTP) oy verilmemesi yönünde propaganda yapıldı. İlan edilmemiş bir OHAL rejimi yaşandı. Kürt sorununun askeri yöntemlerle çözümüne dair strateji değişmedi; Türkiye savaşın gölgesinde kaldı.

Genel seçim öncesinde Parlamento’da temsiliyetlerine kesin gözüyle bakılan AKP, CHP ve MHP’nin seçim bildirgelerini incelediğimizde gerçek ihtiyacımız olan barış ortamına ve demokrasiye dair ciddiye alınacak bir vaade rastlamadık. Güvenlik ve terör kaygıları ön plandaydı.

Ancak bu çalkantıların ortamında girilen ve yapılan Anayasa değişiklikleriyle yeniden düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçim süreçleri uygulamaya konuldu ve 28 Ağustos’ta Abdullah Gül Türkiye’nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi. AKP 22 Temmuz’da yapılan erken genel seçimlerde oyların 9×46.7 sini alarak Parlamento’da çoğunluğu sağladı ve Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında 60. Hükümeti kurdu. Erken genel seçimlerin ikinci galibi DTP oldu. Bağımsız adaylarla seçime giren DTP 20 milletvekilini Parlamento’ya sokmayı başardı. Böylece TSK tarafından potansiyel risk olarak belirlediği iki siyasal hareketin temsilcileri olan AKP ve DTP ülkenin siyaset sahnesine güçlü bir şekilde katılmış oldu.

Hükümetin, seçim sonrasında önemli bir icraatı oldu ve yeni bir Anayasa taslağı hazırlatarak toplumu hareketlendirdi. Bu alanda sivil toplumun değişik kesimleri çalışmalarını sürdürürken Hükümet bu girişimden vazgeçti. Yeni bir Anayasa hazırlığından umutlu olan sivil toplumun bir kesimi düş kırıklığına uğradı.

Eylül- Ekim aylarında PKK’nın saldırıları arttırmasıyla savaş bir tırmanma gösterdi. İki ay içinde 50 den fazla asker cenazesi kaldırıldı. TSK, bu saldırıların Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin denetimindeki alandan kaynaklandığını iddia ederek sınır ötesi operasyon düzenleme yetkisi talep etti. 17 Ekim’de TBMM bir tezkereyle bu talebi karşıladı ve 1 Aralık günü TSK havadan ilk sınır ötesi harekatı düzenledi. 21 Şubat 2008 günü TSK, PKK kamplarına karşı kara ve hava harekatı başlattı. Onbin kadar asker ağır kış koşullarında Irak’ın kuzeyindeki Zap kampına kadar ilerleyerek sekiz gün süren bir operasyon gerçekleştirdi.

Sonuç olarak;

2008 yılının ilk aylarına kadar uzanan bir sürecin önemli olaylarını kısaca sergileyerek Türkiye’nin siyasi iklimini vermeye çalıştım. Bu iklimin insan hakları savunucuları için ne denli ağır koşullar getirdiğini göstermeye çalıştım. Mahşeri çağrıştıran bir ortamda şiddete karşı olmak zor oldu. Sesimiz bir toz duman karışıklığında duyulmadı. Barış taleplerimiz güvenliği önceleyen politikacıların gündemine giremedi. Korkutulmuş bir toplumun daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük talep etmesi söz konusu değildi. Aksine savaş ortamında ırkçılık yükseldi, birlikte kardeşçe yaşama iradesi ve barış özlemleri tüm çabalarımıza karşın ön plana çıkamadı. Toplumsal muhalefetin ve çalışanların taleplerinin gözardı edildiği bu süreçte kitlesel eylem düzenleyen kesimlere karşı sert önlemler alındı. İnsan haklarına dayalı hukuk devleti görüntüsü 2007 yılında da yoktu. Asker ve polis devleti görüntüsü daha belirgindi. İfade özgürlüğü ve siyasal yaşam üzerindeki baskılar da sistematik olarak devam etti. Muhalif olmanın bedeli ağır oldu.

PSVK’da değişikliklerinden sonra polis aşırı şiddeti pervasızca uyguladı. Gözaltında şüpheli ölümlerin sayısı arttı. Gözaltında altı, cezaevlerinde dört kişi yaşamını yitirdi. Silahlı çatışmalarda 104’ü güvenlik görevlisi olmak üzere 407 kişi yaşamını yitirdi. 2007 yılında TİHV’nin tedavi merkezlerine başvuranların sayısı 452 dir. 320 kişi aynı yıl içinde şiddet gördüğünü beyan etmiştir. Bir önceki yıla göre işkence görenlerin sayısı %44 artmıştır. “İşkenceye sıfır tolerans” söylemi genel bir doğrudur. Bu söylemin Hükümeti tek başına oluşturan ve TBMM’ de çoğunluğu sağlayan AKP” nin gündemine girmiş olması da olumludur. Ancak yaşanan gerçeklik işkencenin devam ettiği şeklindedir ve esas olarak işkenceciye tolerans gösterildiği gözlemlenmektedir.

2007 yılının Ocak ayında öldürülen Agos Gazetesi yazarı, insan hakları savunucusu arkadaşımız Hırant Dink’i saygıyla anıyoruz. Cenaze törenine İstanbul’da katılan yüzbinlerin haykırdığı barış ve kardeşlik özlemlerini diri tutmaya devam edeceğiz. İçinde olduğumuz, işkencesiz bir dünya ve Türkiye mücadelesini daha da güçlendireceğiz.İşkence görenlerle dayanışmayı sürdüreceğiz. Bu kitabımızın böylesi bir uğraşta önemli bir katkı sunacağına inanıyorum.

2007 yılı tedavi raporumuzun yayınlanmasına veri sağlayan ve kitabı yayına hazırlayan dostlarımıza ve tüm çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.