Travmatik yaşantılar sonrası ortaya çıkan ruhsal tepkilerin, psikiyatri ala-nında tartışılmaya başlaması 200 sene önceye kadar uzanır. Travmayla ilgili ruhsal bozuklukların modern psikiyatrik sınıflandırmalara girmesi ise çok geç olmuştur. II. Dünya Savaşının ve toplama kamplarının sivil, asker ve pek çok insan üzerinde yarattığı ruhsal etkiler, DSM-I (The Diagnostic and Statiscal Manual)’de gros stress reaction terimiyle tanımlanmıştır. Ancak II. Dünya Savaşı’nın ABD toplumu üzerindeki etkilerinin hafiflediği altmışlı yıllarda içeriği şekillenen DSM-N’de travmayla ilişkili ruhsal bozukluklar görmezden gelinmiştir. ABD’de Vietnam Savaşı’nın etkilerinin sürdüğü 1980 yılında, yayınlanan DSM-lll’de ise Posttravmatik Stres Bozukluğu (PTSB), tanısı yer almıştır. Posttravmatik stres bozukluğuna savaş dışında çeşitli travmatik yaşantıların da yol aşabildiğinin anlaşılmasıyla, PTSB, psikiyatrik sınıflandırmalarda kalıcı bir yer edinmiştir.
Ülkemizde, travma sonrası ortaya çıkan ruhsal bozuklukların tanısında, genellikle DSM-IV sınıflandırması kullanılmaktadır. Bu sınıflandırmada, travmayla doğrudan ilişkilendirilen tek tanı PTSB’dir. Oysa PTSB, travmayla ilişkili olarak ortaya çıkan ruhsal bozukluklardan yalnızca birisidir. Kısa psikotik bozukluk, post¬travmatik depresyon, somatizasyon bozukluğu, disosiyatif bozukluklar, konversiyon bozukluğu, travmayla ilişkili ortaya çıkabilen diğer ruhsal bozukluklardır. Bu yazıda, travmaya uğramış kişilerin ruhsal değerlendirmelerinde en sık gözönüne alınan tanı olan, PTSB, tartışmalı yönleriyle ele alınacaktır…