GİRİŞ: Ruhsal travmanın yarattığı etkiler önemli sağlık sorunları oluşturmanın yanı sıra (Rosenbaum ve Varvin, 2007), bireylerin sosyal ilişkilerini ve işlevselliklerini çeşitli şekillerde etkilemektedir. Travma deneyimleri doğal nedenlere bağlı olabileceği gibi insan eliyle de oluşturulmaktadır (Amerikan Psikiyatri Birliği, 1998). Sel, deprem, fırtına gibi doğal nedenli travmalarda, bu tecrübeyi başkaları ile birlikte paylaşıyor olmak, travmatik yaşantıyla daha iyi baş edebilmeye yardımcı olabilmektedir (Sadock, Sadock ve Ruiz, 2016, s. 437). Tecavüz, işkence, evde yaşanabilen kazalar gibi bireysel travmalar ve doğal afetler, savaş ve savaş koşullarında sıklıkla görülen esir kampları, soykırım gibi kitlesel travmalar şeklinde de travma sınıflaması yapılabilmektedir (Kaptanoğlu, 1991). Ancak travmatik etki her ne kadar bireysel olsa da etkinin yaşanılması, deneyimlenmesi, içselleştirilmesi ve biçimlenmesi toplumsal çerçeve içinde gerçekleşmektedir (Özyıldırım, 2017).
İnsan eliyle yapılan travmaların bir çeşidi olan işkence, kuralların keyfi olduğu, kişinin kendisi üzerindeki kontrolünün alındığı, süregiden ve sistematik olarak uygulanmakta olan bir zulümdür (McIvor ve Turner, 1995) ve ruhsal etkileri ağır ve uzun süreli olabilmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 1998). Etkilerinin derin ve uzun sürmesinin nedenlerinden biri, bireye kasıtlı olarak psikolojik açıdan zarar vermeyi içermesidir (Williams, 1996). İşkencenin üç temel amacı vardır; bilgi almak, bireyin ruhsal örgütlenmesini bozmak ve toplumda korku yaratmaktır (Kapkın, 1996). İşkencenin en önemli amacı itiraf ettirmek olarak görünse de bireyin kişiliğine zarar verici, ego işlevini yıpratıcı ve bireyin insanlığa olan inancını yok edici etkileri bulunmaktadır (McIvor ve Turner, 1995). İşkence uygulaması, yalnızca bireyin özgürlüğünün kısıtlı olduğu cezaevi, polis karakolu gibi yerlerle sınırlı kalmamakta kamusal alanda, sokakta, kişilerin evlerinde de olabilmektedir. Böyle durumlarda özellikle aile bireyleri ve arkadaşlar gibi diğer kişiler de işkenceye şahit olabilmekte, doğrudan kendilerine işkence edilmemiş olsa bile travma yaşayabilmektedirler (Wenzel, Kastrup ve Eisenman, 2007). Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, işkencenin tüm toplumu ilgilendiren bir halk sağlığı sorunu olduğu, birey ve toplumların sağlığı bakımından yıkıcı sonuçları olduğu görülmektedir. Bireylerin fiziksel ve psikolojik olarak acı çekmelerine neden olurken bir yandan da toplumun tüm üyeleri arasındaki güven ve birliği olumsuz yönde etkilemektedir (PHR (Physicians for Human Rights), 1996).
Bu araştırmada insan eliyle oluşturulan bir travmatik olay olarak işkence görenler ile yakınlarında ve bombalı intihar saldırıları gibi toplumsal şiddete maruz kalanlarda, yaşanılanlarla ilintili olarak ruh sağlığından oluşan etki ve rahatsızlıklar incelenecek; bu travmatik yaşantılar ve yarattığı rahatsızlıklar dolayısıyla Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na başvuran yetişkin bireylere uygulanan psikanalitik psikoterapinin etkililiği değerlendirilecektir.
Dünya ülkeleri, işkencenin önlenmesine yönelik İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Minnesota Protokolü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (TİHV, 2017) gibi birçok sözleşme yapmış olmasına rağmen ne yazık ki işkence günümüzde hala uygulanan bir şiddet türüdür. İşkenceye maruz kalan bireylerde yaşanılan işkenceyle bağlantılı olarak Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) başta olmak üzere, depresyon, kaygı bozuklukları ve kimi bireylerde ruhsal tanı kriterlerinin hepsini kapsamasa bu ruhsal bozuklukların belirtileri, psikosomatik belirtiler, kişilik değişiklikleri görülmektedir (Campbell, 2007). Literatür incelendiğinde işkence mağduru bireylere uygulanan psikoterapilerin TSSB, depresyon, kaygı bozuklukları gibi ruhsal hastalık belirtilerinin yanı sıra sosyal ve işlevsel alanlarda da olumlu etkileri olduğu görülmektedir (Weiss ve diğerleri, 2016).
İşkence ve sistematik şiddete maruz kalan bireylere uygulanan psikoterapilerin etkililiğine dair son yıllarda yapılan meta-analiz çalışmasında (Weiss ve diğerleri, 2016) ülkemizden bir araştırma bulunamamıştır. Oysaki Türkiye, gerek yaşanan toplumsal olaylar, gerek aldığı göçler nedeniyle içinde işkence ve insan eliyle oluşturulmuş travmalara maruz kalmış bireyleri barındıran bir ülkedir. İşkence mağduru bireylerin psikolojik durumu ile ilgili yapılan bir derleme çalışmasında da bu bireylerle yapılan psikoterapi alanına dair eksiklikler olduğu belirtilmektedir (Paker ve Buğu, Kasım 2016). Bu çalışma bu bağlamda ülkemizde yürütülen çalışmalar açısından önemli bir boşluğu doldurabilecektir.
Ayrıca, literatürde işkence gören bireylerde ve TSSB tanılı hastalarda psikanalitik psikoterapinin etkinliğine dair çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu çalışmanın bu açıdan da literatüre önemli bir katkısı olacağı düşünülmektedir.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), işkencenin belgelenmesi, önlenmesi, işkence mağdurları ve yakınlarına yönelik rehabilitasyon çalışmalarıyla uluslararası tanınırlığı olan bir oluşumdur (TİHV, 2017). TİHV İstanbul Şubesi, 1991 yılından beri rehabilitasyon çalışmalarını sürdürmektedir. Vakıf kuruluş amacında belirtildiği gibi dil, din, ırk, cinsiyet, siyasal görüş, inanç ayrımı yapmaksızın, kar amacı gütmeden, işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ile karşılaşan, fiziksel ya da ruhsal sağlık sorunu yaşayan kişilere, tekrar sağlıklarına kavuşmaları için yardımcı olmaktadır (TİHV, Aralık 2014). İstanbul Şubesi psikoterapistleri tarafından TİHV’e bağlı olarak yapılan, rehabilitasyon çalışmalarının bir kolu olan psikoterapi ile ilgili olarak etkinliği, varsa eksikliklerin tespiti ve giderilebilmesi amacıyla 2015 yılı itibariyle 2019 senesinde tamamlanması planlanan bir araştırma tasarlanmıştır. Bu tez çalışması ise tasarlanan bu araştırmanın bir pilot çalışmasıdır ve amacı TİHV’e başvuran ve ruhsal tedavi gören işkence mağdurları, yakınları ve bombalı intihar saldırıları gibi toplumsal şiddete maruz kalan, ağır insan hakları ihlallerine uğrayan bireylerden yola çıkarak, literatür ve klinik alana katkı sağlamaktır…