İşkencenin Bazı Psikolojik Boyutları Üzerine Bir Araştırma
TİHV Yayınları
ÖZET

GİRİŞ: Bilgi alma, itiraf ettirme, ceza verme gibi amaçlarla yasal veya yasadışı kullanılan işkenceye dönem dönem, her ülkenin tarihinde rastlanmaktadır. Bu gün Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarına göre 98 ülkede fiilen işkence uygulanmaktadır (Kaptanoğlu 1991).

Uluslararası Af Örgütü’ne bildirilen işkence olaylarının büyük çoğunluğunda fiziki acıya dayalı yöntemler kullanılmıştır. İşkencenin bireyler üzerinde fiziki etkilerden daha çok psikolojik etkiler bıraktığı saptanmıştır.

Bu konuda yapılan çalışmalar sonucunda, işkence gören kişilerin büyük bir depresyon ve anksiyeteye rastlanmaktadır. Söz konusu olan bu kişilerde çaresizlik ve umutsuzluk olduğu vurgulanmış, ne var ki bu konuda henüz bir araştırmaya rastlanmamıştır.

Depresyonla ilgili pek çok araştırma umutsuzluk ile yoğun depresyon arasında ilişki olduğunu göstermiştir. (Crandell, Chambles, 1986). Beck’in depresiflerin geleceğe olumsuz baktıkları düşüncesi deneysel çalışmalarla kanıtlanmış ve kişinin bilişsel düzeyinde net olarak belirlenen gelecekle ilgili olumsuz beklentilerin umutsuzluğa neden olduğu belirtilmiştir (Minkoff 1973).

Ayrıca umutsuzluk üzerine yapılan çalışmaların sonucunda umutsuzluğun depresyonda ulaşılan en yüksek nokta olduğu vurgulanmış ve eğer bireyler karşılaştıkları olumsuz yaşam olaylarının sonuçlarını içsel, sabit ve genel nedenlere yüklerlerse bu onları mutsuzluğa iter ve bu da depresyon için risk faktörü oluşturur denmiştir. (Needles Abramson 1990).

Yaygın bir sağlık sorunu olan depresyonunu içerdiği bilişsel faktörleri açıklamaya çalışan kuramlardan biri de Seligman tarafından ortaya atılan “Öğrenilmiş Çaresizlik” modelidir. (Aydın 1988). Seligman’a göre öğrenilmiş çaresizlik bir organizmanın davranışlarıyla olumsuz bir sonucu kontrol edebileceği halde, bu sonucu kontrol etmek için gereken davranışları yapmadığı ya da bu davranışları öğrenmede yetersizliğidir (Hovardaoğlu 1986).

Seligman’ın öğrenilmiş çaresizlik kavramına karşı çıkan Rosenbaum, bu kavrama anti-tez olarak “Öğrenilmiş Güçlülük” kavramını ileri sürmüştür.

Rosenbaum, bireylerin yaşam boyu geliştirdikleri ve stresle baş etmelerini sağlayan davranış repertuarlarının olduğundan söz eder ve bu repertuarları “Öğrenilmiş Güçlülük” olarak tanımlar (Siva 1991).

1986-1990 tarihleri arasında yapılan araştırmaları gözden geçirdiğimizde, yukarıda sözünü ettiğimiz öğrenilmiş çaresizlik / öğrenilmiş güçlülük modelini esas alan bir çalışmaya rastlamadığımızı vurgulamak isteriz. Bu doğrultuda yapılacak bir araştırma, alana ilginç bir katkı sağlayabileceğini düşündük…

Kaynak Web Sayfası